28 Aralık 2012 Cuma
ÇAYCI HÜSEYİN
"Tamam abi, sağol abi, teşekkür ederim abi, iyi günler abi, hayırlı işler abi ." Çaycımız Hüseyin abinin repliğini duydunuz. Bu ay telefon faturasını görünce bir dudak uçuğu hikayesi oluştu ister istemez, nereye bağlayacağım, Hüseyin abiye hergün bir iki kez telefon açıyorum, her defasında malum repliği tekrar ediyor, telefon faturama katkılarından dolayı teşekkür ediyorum. "Tamam abi, sağol abi, teşekkür ederim abi, iyi günler abi, hayırlı işler abi! " " Hüseyin abi bize iki çay !" "Tamam abi, sağol abi, teşekkür ederim abi, iyi günler abi, hayırlı işler abi! ". Ben de ilk zamanlardaki efendi tavrımı kestirmeye doğru evrilttim. " Hüseyin bey 925 Gümüşe üç çay gönderebilir misiniz lütfen?" cümlesinden, " Abi iki çay !" cümlesine doğru. Çayı da çay olsa, hakikaten berbat çay yapıyor, suyundan mıdır, çayından mıdır bilemem ama sevimli bir adam, göbek deliğinin neredeyse ortasına kadar varan pantolonu dolayısıyla çorabının tamamını görebiliyoruz, bu ara bıyık bıraktı, içimizde bir ümit "Bir gün mutlaka güzel bir çay yapar. " diyerek çay siparişi vermeye devam.
9 Aralık 2012 Pazar
Keramettin ve Selahattin Kardeşler Gümüşçüsü...
E orijinal isimlerimiz böyle ne yapalım, ben "Kerem'le , kardeşim de "Selo" ile yırtıvermiş, bilen bilir bizim hikayeyi, annem beni doğurmadan önce dayım hastaneye telefon açıp anneme "kardeşim bir oğlun olacak dün akşam rüyamda gördüm, ismini de Keramettin koyacaksın"demiş, e büyük ağabey öyle karşı gelmeler felan nerdeee, annem ile babam el pençe divan durup rıza göstermişler, Selo'nun hikayesi de aynı yine telefon, yine el pençe divan, yıllarca peşimizi bırakmayan bir gölgeye sahip olduk böylelikle... Aşağıdaki fotoğraflar bu gölgenin psikiyatrik olarak bize yansımalarını içerir.Bilgilerinize...
Dükkanımızda iş olmayınca bugün havayı aldık pozları, Selonun pozunu anlayamadım, sanırım dişinin arasına birşey kaçtı...
Bu saat günün her saatinde niye hep 12 den vuruyor u anlamaya çalışma semptomları, Didemciğim saati sanırım bir tamire götüreceğiz...
Boş duranı Allah sevmez koşalım duralım sağa sola savrulalım...
Bu gözleri anahtar deliği mi zannettin, neler gördü neler bakışı ile, bildiğin bu binayı da amma kısa sürede bitirdi adamlar haa, acaba kaç kilo demir, kaç çimento gitmiştir hesaplama bakışı...
İşler böyle devam ederse çıldırır mıyız bakışı ile, temizlikçi kadın camdan düştü ya laa bakışı...
Magazincilere yakalandık madara olduk bakışı ile, Aynştaynın izafiyet teorisini çözünce düştüğü durum...
Az önce tükkana giren velinimeti gördün mü Selo bakışı ile, yok laa ben karşı dairede ki arkadaşı rontluyordum bakışı...
8 Aralık 2012 Cumartesi
Bir Büyüğe Danışmalı
E tabi bir büyüğe danışılmalı, Kadıköyde bugün Rakı haftası dolayısıyla her tarafta eğlence var, herkes eğlence havasında ve herkes "büyüğe" danışıyor, başvuruyor. Biraz önce darbukalı, klarnetli bir ekip geçti " bizim maalle aşağıki maalle, bizim maalle yukarıki maalle " şarkısını icra ederek, oynamayı seviyoruz, el çırpmayı, göbek atmayı, bir kıpır kıpır halimiz var, en ağır abilerin bile hassas noktaları var, az evvel üç tane ağır abi dükkanın önünde kös kös takılıyorlardı, ekip geçmeye başlayınca hafif hafif kalçalardan yukarı doğru sallanmaya başladılar, e delikanlılık klarnete kadar...
5 Aralık 2012 Çarşamba
Euro
Ben Alamancı çocuğuyum, Hans diye arkadaşım vardı Bavyerada , Tanya vardı, bir de mark vardı en önemli kısım. Avrupa Birliği geçiş sürecinden sonra ülke paraları birer birer sahneden çekildiler, hepimiz euroya kanalize olduk. Gerçi babam marklı dönemde geldi türkiyeye, hala bazen ağzından kaçırır "kaç mark acaba" felan... Babam gurbetçi kişiliği ile örüntülü olarak Noel Baba kıvamında bir adamdı, sürekli hediyeler alırdı her gelişinde, ayakkabılar, oyuncaklar, bir de anneme mektup atttığında araya mark sıkıştırırdı. Bir kez ben babama mektup yazıp "Metallica konserine gideceğim" diyerekten ben de istemiştim o işe yarayan şeylerden. Babam da karne ödülü olarak bana 20 mark yollamıştı hem konser parası çıkmıştı hem de kot almıştım anımsıyorum. Sonra eurolandık dediğim gibi, konuyu nereye bağlayacağım, cebimde 5 euro var. Eee olabilir tabi diyeceksiniz, yalnız bizim tükkan yeni olduğundan nedendir bilinmez bazı arkadaşlar siftah parası niyetine euro verdiler hayli. Bunun üzerine bir düşünmek lazım diyerek, örneklerden yol aldım, böyle açılışlarda oluyor bu tip hikayeler daha matah oluyor sanki, bir de bizim düğünlerde dolar fırlatma hikayesi vardır, iki eli şaplatarak ve gerilerek olur. " beni hafife almayın dolarları euroları böyle sallarım" der gibidir. Arkadaşlar sağolsunlar incelik yapıyorlar orası ayrıı, şşşttt... Ama yine de septik ruh sayrıları ne yaparsın... Esnafın 5 eurosu olmuş tutmuş böyle abuk yazı yazmış...
4 Aralık 2012 Salı
Mahalli sanatçımız Keramettin Dokuzyirmibeş
Malum kış geldi, bilekliklerimizi poşetledik, çelik küpeler, süryani nazarlıklar öksüz kaldı dışarı tezgahta, ne yüzlerine bakan var ne gelip geçen, esnaf ağladı bee... Günü nasıl değerlendirelim diye düşünürken, kendime kasket alayım dedim, hatunlara da yün çorap, diğer esnafa dair bir katkımız olsun dedik en azından... Bu kasketle yılın mahalli sanatçısı ödülünü kendime verdim gitti bile...
E bu mahalli sanatçı gazıyla türkü çığırmaya da başladık " Ahu gözlerini sevdiğim dilberrr, sana bir sözüm var diyemiyorummmm , bir ben miyim deliyim gezerimmm, sırrımı ellere diyemiyorumm", çok içli çocuk haa, yaman söylüyorr...
Bu saz oraya nasıl geldi derseniz, dün yurtiçi kargoyla şeettirmişler, benimle ilgisi yok, kardeşimin... Gümüş konseptine de pek uydu ama :) İdare edelim arkadaşlar şştt...
ABANT&MUDURNU 1
Ee sadece reset kadınlara değil bize de gerek, biz de nasiplenelim dedik ancak ağız seviyemiz yengenizinki
kadar kulak hizasına gelmediğinden bizim yıpranma payımız daha düşük demek ki...Yıkılmadım ayaktayım hesabı bir poz olmuş, ölmedik kardeşimm...
3 Aralık 2012 Pazartesi
Azimli Müşteri Profili
Teknoloji özürlü biri olarak fotoğrafta gördüğünüz arkadaşlardan özür diliyorum ki kendilerine blogumuzda yer vereceğiz diye söz vermişiz ( gerçi ilk sözü ben vermedim ) , aradan hayli zaman geçince dükkana uğradı bu arkadaşlar, isimlerini verdiler, tekrar fotoğraf çektirdiler. Fotoğrafı ben çektim blackberry ile ancak bir türlü bilgisayara aktaramadım :(( Neyse ki Sir Ali Nayim var, hızır aleyhisselam kıvamında biri, elinden ne iş gelir abi sorusunun her iş yaparım abii cevabını verip yerine getirebilecek zat ı muhterem, aktarmış fotoları... Geç oldu ama iyi oldu... Bi ara blackberryden çektiklerimi aktarabilirsem ne ala ... Selamlar saygılar tralalalar...
FİŞEK
Mahallenin ağır abisi Fişek... Böyle seksi pozlar verdiğine bakıp yanılmayın çünkü kendisi hakikaten ağır abidir. Böyle karakterli kedi bulmak kolay değildir, ağır yürür, ağır bakar, gözleri bir insanın ifadesi gibi çok manalı olabilir. Betülümün gizli aşkıdır, sürekli onu dükkanın içine sokmak için şaklabanlıklar yapar, uğraşır, kafasıyla oynar, kendini sevdirmez, bu dünya ile işi yoktur, ermiş bir kişiliktir. E Betüşüm bu hayvanatla sürekli oynaşmak isteyince geçenlerde sağlam patisini geçirdi, kuduz aşısı havalarına girdik, yarın 3. aşıyı olacak betüşüm , eğer fişek yaşıyorsa 4. ve 5. aşıyı olmayacak ki domuz gibi kerata, biraz önce ona yedirmeye çalıştığımız peynirlere şöyle göz ucuyla bakıp reddetti ve dükkanı terk etti. Olan karıcığıma oldu, üç tur aşı...
18 Kasım 2012 Pazar
YABAN
Pazar oldu böyle oldu, Sokak mobilyalarını yazmaya devam ediyoruz, yıllar evvel Hayvan dergisinde Oktay Güzeloğlu Beyoğlunun sokakta yaşayan insanlarını kaleme aldığı Sokak Mobilyaları yazıları vardı, ona atıfta bulunur gibi olduk, olsun bulunalım pek güzel yazılardı. Güneşli Bahçe sokağının daimi demirbaşlarından bir abi var, pek yabanıl duruyor, kendi halinde gezinip duruyor, elini ayağını dünya nimetlerinden çekmiş bir hali var, beresi, paltosu, kel kafası, ince tuhaf bıyığıyla ilginç bir kişilik... Günboyu sokağın bir ucundan diğer ucuna turluyor, turistleri kolluyor, sanki gün içinde ingilizce alıştırma yapıyor gibi, rastladıklarına hello deyip, birşeyler anlatmaya başlıyor, ilkin turistler çekiniyor, ürküyor hatta sonra bakıyorlar zararsız ,muhabbet zaten çok kısa sürüyor, eğer bir restoranın önündeyse hemen fiyat listesine doğru çekiyor turistleri , ucuz olduğundan bahsediyor, kimilerine farklı muhabbetler... Gün boyu bu minvalde turist kovalıyor, ne yer ne içer anlayamadım...
12 Kasım 2012 Pazartesi
CİNS MÜŞTERİ 1 - İMİTASYON KOKUYOO
E haliyle her insan aynı değil, her müşterimiz de aynı değil ister istemez. Pazar günü yani dün akşam üzeri kalabalık bir grup geldi, içlerinden bir apla pek şüpheci duruyordu ki yanılmamışım. İlkin çelik yüzüklere bakıp "bunlar çelik mii" dedi, peşi sıra gümüş küpelere bakıp "bunlar gümüş müü" diyerek devam etti. Aslında bunları gerçekten öğrenmek için sormadığı o septik septik bakışlarından belliydi. " Siz beni ne sanıyorsunuz ben yer miyim, o göz var mı ben de, imitasyon malzemeyi insanlara yutturuyorsunuz" bakışlarıydı tam olarak. Peşi sıra deri bilekleri alıp incelemeye başladı, sonra burnuna tutup bayağı bayağı koklamaya başlayıp " imitasyonn kokuyooo ama" deyip finali yaptı. Ben o cümle üzerine "olur mu efenim bizim sığır çiftliğimiz var sizden iyi olmasın, biz o sığırlardan deri bileklik üretiyoruz ki her aşamasında yanlarındayım, kesilmesi, derinin tabaklanması, bileklik halini alması, o konuda laf ettirmem" diyesim geldi, diyemedim haliyle, Betülüm " hanımefendi yüzde yüz garanti veremeyiz, bize de deri diye satıyorlar" minvalinde cümleler kurdu, sonra o bakışları ile çekti gitti, hayır o bilgiyi sen nasıl elde ettin arkadaş, yani bir derinin imitasyon kokma bilgisi nasıl öğrenilir, duyumsanır, ben anlamadım, anlayan varsa beri gelsin...
11 Kasım 2012 Pazar
2. SALİH
Kış vaktidir, ara mevsimler malum küresel olarak dünyamızı ısıtan arkadaşlar yüzünden ortadan kalktı, sağolsunlar... E biz de kış haline doğru evrildik, kaşkol olsun, altta fanila olsun, dışarı tezgahta durmak sorunlu olmaya başladı, e tezgahta oturamayınca hikaye biriktiriciliğimiz de sekteye uğruyor ister istemez... Ara sıra da olsa oltamıza düşen beşer olmuyor değil, ilk Salih senegalli olan ve kürtçe konuşandı. Bu Salih romanesk vatandaşlardan, alkol ve oyun havası seven cinslerden. Yan dükkan Yalı Çiftliği kapanınca basamağında iki üç bira içenlerden, gündüz sanırım marihuanna alemlerinde dolanıyor ki hiç ayık görmedim. Salih kardeş ne yer ne içer neyle geçinir diye düşünürken, öğleden sonra 4- 5 gibi ellerinde bir-iki çift ayakkabı ile dolandığını görmeye başladım. Hado barın sahibi Tuncay'a sattı geçenlerde, Vans marka spor ayakkabı, kapıyı 60'tan açtı, 6 liraya sattı :) Büyük tüccar... Haa bir de "ben 5 liraya ayakkabı satmam abi" klişesi var Salih'in, beşe satmıyor ama altıya gitti bile caanım ayakkabı. Geçenlerde fena içip dağıttı, tezgahın önünde açtı kollarını oynadı felan, ben bir iki kez uyarmak zorunda kaldım, sonra gelip özür diledi, özür diledikten sonra bir tane de cigara istedi, fena otlakçı lan bu Salih...
1 Kasım 2012 Perşembe
BELLA BELLA SONİCA BELLA
Yılın flaş transferini yaptık, aslında daha önce yazacaktım da sigorta işleri tamamlansın da garantilensin istedim. Uluslararası bir hukuk firmasından bizim gibi küçük bir işletmeye geçiş nedenleri elbette vardır Sonic'in , bir ara karşılaşırsanız bu heyecanlı transferi anlatır size... Sonaycığım bu transferin ilk dönemlerini sancılı atlatıyor olacak biraz tutuktu, şu an o havasını attı 925 li oldu , hiç durmuyor bir yandan bileklik örüyor, bir yandan müşteri ile ilgileniyor, temizlik yapıyor kadim dostumuz... e her güzelin bir kusuru olur, dün farkettim içeri gelen ingiliz turistle muhabbet ediyor bizimki, yahu bu kız ne zaman ilerletti bu kadar derken, bildiğin dümdüz türkçeyle ifade ediyor kendini, karşısındaki hiçbir şey anlamıyor belli :) " şöyle takarsınız daha yakışır, o kulağınızda hoş durdu, boynunuzda da fena durmadı" felan... bunu anlattığımda arada serpiştirdiği bir iki cümleden örnek vererek ingilizceyi hatmetmiş havasına girdi ama, hadi leeennn...
31 Ekim 2012 Çarşamba
Hayganuşun saksıları...
Hayganuş teyze ev sahibimiz Orhan amcanın eşi, eski terzi, biraz lafazan, anı sever bir zat ı muhterem. Çok şey görmüş geçirmiş, hem etnik kimliğinden dolayı hem yaşından hem de kişisel gelişiminden v.s Arasıra beni çevirip lafa tutuyor, ben pek severim yaşlılarla muhabbeti, içim eriyor sanırım , gerçi ben çocuklarla da severim, süper adamım lan ben ...Yaşını soranlara 83 diyor bilmiyorum yalan mıdır, gerçi gösteriyor :) Hayganuş teyze evinin balkonun da hayli çiçek besliyor, hatta bu çiçekleri suladığında bizim ön tezgahı da beraber suladığı için bir iki kez uyarmak zorunda kaldım Hayganuş teyzeyi, bir süre dikkat etti sonra unuttu. Hayli bileklik müşterisi kaçırdım, hatta bir kadının bana ve terasa doğru bakışından korktum iyi anımsıyorum. Dün fırtınalı bir gündü ve o çiçeklerin sularının aşağıya düşeceğini tahmin ederdim ama komple saksıların aşağıya düşeceğini edemezdim. Fırtına çıkınca saksılardan biri tam dükkanın önüne düşmüş, Allahtan kimse yokmuş da hep beraber ucuz kurtulduk. Akşam görünce teyzeyi " yaa Hayganuş teyze şu çiçeklerine mukayyet ol , maazallah sabah birileri ölebilirdi" dedim, " evladım ben onları gidip telle tutturayım " diyerek yanıt verdi, halbuki tel mel hakgetire... Neyse ölümümüz bir saksıdan olursa gülmeyiniz, sebebini biliyorsunuz...
30 Ekim 2012 Salı
Papağan & Salih
Bayramın son günü artık yorgunluktan pilim bitince, Seloya ( junior boss ) "canım ben artık evin yolunu tutup biraz uyku çeksem fena olmayacak" diyerek kaçıverdim evime doğru. Malumunuz evim Aziz Mahmut Hüdayi Mahallesinde. Dolayısıyla eve giderken Üsküdar-Kadıköy dolmuşlarını kullanıyorum eğer arabamı almazsam. Dolmuşa biner binmez Abisi bol bir beşere rastladım. "yok abiciğim, tabi abiciğim ben de var onlardan, sana ondan ayarlarız be abiciğim, ikiye olur be abi, yok bee abii, zaten o herif üçkağıtçı çıktı be abii" Bu abili tiplerden ya esnaf olur ya üçkağıtçı... bu da esnaf çıktı, bol abili cümlelerden kuş satıcısı olduğunu anladım, ağzından milyarlı rakamlar felan çıkıyor, hatta bir ara telefonla konuştuğu kişiye kuran okuyan papağandan bahsetti. Yuh artık derken içim içimi de yediğinden telefonu kapar kapamaz " affedersiniz kulak misafiri oldum, kuran okuyan papağan mı dediniz " dedim, "var abi onlardan Türkiye de üç dört tane " dedi, bir yaşıma daha girmiş oldum. Diyalogumuz bu minvalde de bitti, o ara telefon çaldı ve abilemelerine devam etti, hatta 2000 liraya kuş sattı. Telefondan anladığım kadarıyla bu papağangillerin yabani olanları pek tutulmazmış, evde yetiştirilip, yavrulatabilirsen tadından yenmezmiş, daha evcil oluyor herhal...
Bizim midyeci İrfanı yazılardan dolayı epey bir tanıyanız vardır artık, onun ekürisi Serdar var, İrfan tatil yaptığında geliyor, o da Mardinli, bir de Hado Barda çalışan İdris var, ben tezgahta iken yanlarına siyahi bir saatçi geldi onunla kürtçe diyaloga girmeye çalışıyorlar iken yakaladım. "Memleketi şukuyi " derken eleman da "Memleket Senegal " demesin mi, sonra ben de girdim aralarına, senegalli " sen de kurmançi biliyor musun " deyince, bu olmuş abi dedim kendi kendime... Senegalli iyi bir arkadaş belli, Salih... 7 aydır Türkiyedeymiş, Fransaya gitme hayalleri kuruyor, "burada ijj yok abii, Fransa guzell, orada çok arkadajj var, burada az para var, saat ucuzz, ijj yok " Senegalin ana dili Olov diye bir dilmiş, okullarda Fransızca eğitim varmış, çoğunluk müslüman az da hristiyan varmış, yerel dinleri sordum anlamadı birçok şey öğrendik Salihten Fildişi Sahiline sınırı olduğunu, deniz kıyısı olduğunu felan, 925 ten Senegalli Salih de geçti...
Bizim midyeci İrfanı yazılardan dolayı epey bir tanıyanız vardır artık, onun ekürisi Serdar var, İrfan tatil yaptığında geliyor, o da Mardinli, bir de Hado Barda çalışan İdris var, ben tezgahta iken yanlarına siyahi bir saatçi geldi onunla kürtçe diyaloga girmeye çalışıyorlar iken yakaladım. "Memleketi şukuyi " derken eleman da "Memleket Senegal " demesin mi, sonra ben de girdim aralarına, senegalli " sen de kurmançi biliyor musun " deyince, bu olmuş abi dedim kendi kendime... Senegalli iyi bir arkadaş belli, Salih... 7 aydır Türkiyedeymiş, Fransaya gitme hayalleri kuruyor, "burada ijj yok abii, Fransa guzell, orada çok arkadajj var, burada az para var, saat ucuzz, ijj yok " Senegalin ana dili Olov diye bir dilmiş, okullarda Fransızca eğitim varmış, çoğunluk müslüman az da hristiyan varmış, yerel dinleri sordum anlamadı birçok şey öğrendik Salihten Fildişi Sahiline sınırı olduğunu, deniz kıyısı olduğunu felan, 925 ten Senegalli Salih de geçti...
28 Ekim 2012 Pazar
Barış duygusunu ilkin içimizde yeşertmemiz gerektiğini bir kez daha anlamış olduğumu belirterek başlayayım yazıma... Hep diyorum dükkanımız civcivli noktada, türlü karakterlerin geçiş mekanı, haliyle etkileniyoruz, düşünüyoruz, yine sık sık sokağımıza uğrayan, gece saat 23 den sonra Asmalımescit yolunu tutan bir romanesk arkadaşımız var, yan komşumuz Yalı Çiftliği kapalı olduğu zaman basamaklarına oturup en az 4 tane yüksek alkollü bira içip çiçeklerini satmaya başlıyor, alkolün de etkisiyle biraz sırnaşık oluyor insanlara karşı, güllerin yapraklarını koparıp insanların başlarına doğru savurmak olsun, ısrarlı davranışlar olsun, haliyle ilgi çekip rahatsız edici oluyor. Arada bizim tezgaha yaklaşıp tavsiyelerde bulunuyor ( sende mi romanesk büyücü ) " abi sen bu tezgahı Beyoğluda aç, orada insanlar daha kaliteli, daha paralı, daha hareketli"... Bu ısrarlı hareketlerin haliyle rahatsız edici olduğunu söyledim, Yalı Çiftliğinin yanında bir balık restoranı var, çalışanlarından biri dayanamayıp ittirdi bizimkini hatta bir tokat aşketmiş de olabilir, o çiçek satan sürekli gülen romanesk abi şiddetin karşılığını arka ceibinden çıkardığı neredeyse pala düzeyinde bıçağıyla cevaplamaya çalıştı " sakın beyoğluna gelme " diye de bir nida da bulundu ki iyice mekan bellemiş... gülen yüzden güllerden şiddete, 68 kuşağının çok güzel bir fotoğrafı vardır, zamanın asi gençliği diyelim, pentagon binasını sarıp orada ki askerlerle karşı karşıya gelmişlerdi ve o gençliğin içinden birisi elindeki çiçeği askerlerden birinin namlusuna yerleştirince büyük bir şaşkınlık olup askerler de hamle yapamamışlardı, o fotoğraf dünya tarihine bir anı olarak kalmıştır, yine şiddetin ve barışın keskin ilişkisiydi belki de gözlerimizin önünden akanlar... öyle...
Bu arada baldızım sürekli benden neden bahsetmiyorsun yazılarında diyor, bir de kardeşim minik patron Selo sürekli mızmızlanıyor, radyo programı mı kardeşimmm :) Ankaradan dayım Selami ye, askerdeki arkadaşım Hayriye, halamgillere, emmimgillere, kaynımgillere selam ederim onlara Neşet Ertaş tan zahirim sensin adlı türküyü çalmanızı rica edeceğim... Şaka yollu da olsun baldızımın doğum günü, o da barış yanlısı bir güzel insan, kutlu olsun, kardeşimi de tek geçerim bu alemde o da ayrıı, yoruluyor caanımm, neyse güzel günler olur umarım... ( Kişisel güzellemeden dolayı affola) o la la...
Bu arada baldızım sürekli benden neden bahsetmiyorsun yazılarında diyor, bir de kardeşim minik patron Selo sürekli mızmızlanıyor, radyo programı mı kardeşimmm :) Ankaradan dayım Selami ye, askerdeki arkadaşım Hayriye, halamgillere, emmimgillere, kaynımgillere selam ederim onlara Neşet Ertaş tan zahirim sensin adlı türküyü çalmanızı rica edeceğim... Şaka yollu da olsun baldızımın doğum günü, o da barış yanlısı bir güzel insan, kutlu olsun, kardeşimi de tek geçerim bu alemde o da ayrıı, yoruluyor caanımm, neyse güzel günler olur umarım... ( Kişisel güzellemeden dolayı affola) o la la...
26 Ekim 2012 Cuma
AHHH NERDE O ESKİ BAYRAMLAR
Sabah erken kalkıp, tezgahımıza ulaştık, bir iki gündür gümüşlerimizi toz sardığından dolayı tek tek tüm malzemeleri sildim, tozlarını aldım, bilekliklerimizi güzelce düzelttik, masaları nizami bir havaya getirdik vs, sabahın ilk bombası bir abimiz oldu, "siz de ikinci el bilgisayar ekranı bulunur mu kardeş " dedi, ben de dükkana doğru vitrine doğru bir bakış attım, sonra da abiye dönüp "farkındaysanız biz gümüşçü dükkanıyız" dedim, abi biraz bozuldu " ne bileyim eskimiş felan vardır da satarsınız diye düşündüm" dedi, ben de çok mu sert çıktım diyerek "abi siz bir yazıcıoğluna bakın " deyiverdim, o da " oraya baktım amma kapalıydı" diyerek uzaklaştı.Haliyle sittin sene uğramayacak bir müşteri potansiyelini yitirdik, nerdeee o eskii bayramlarr...
Arife günü de dükkanımızı betuşkamla açtıktan sonra iki tane alamancı tip geldi, hemen anlaşılıyor bu arkadaşlar, kılıklarından kıyafetlerinden konuşmalarından, çelik zincir bakıyorlardı, ben gösterdim zincirleri beğendiler de ben de bir yandan "ohh sabah zincirle başlarsak günü iyi kapatırız" diye de seviniyorum, "bu zincirlere şöyle bir kolye ucu bakıyorum"deyiverdi arkadaşlar tüm alamanturko halleriyle ben de " bi içeri bakalım eşim size bir kolye ucu göstersin" diyerek içeriye yönlendirdim, peşlerine de takıldım, istedikleri kolye ucunun gümüş tamircisinde açılması gerekiyordu, bir an elemanlar Almanya'ya gideceklerini hatırlayıp 2,5 saat sonra uçaklarının kalkacaklarını söylediler, beni bir teleaş kapladı, sanki uçağa ben binecekmişim gibi, neredeyse kovdum çocukları "yahu kardeşim uçağınız kaçacak ne işiniz var çelik zincirle " felan diyerek çocukları gönderdim, e tabii hikaye böyle bitmeyip betuşkamın bakışları ve sözleri ile karşılaştım " aa senden esnaf olmaz, sana ne adamların uçaklarından, aaaaa, oooo " bir an büyük yapraklı bir maydanoz gibi hissettim kendimi, amannnn nerdeee o eski bayrammmlarrr....
Bugün saat 16 civarı yaşlıca bir teyze geliverdi, muhtemelen modalıdır, " ne içiyor bu kadar insan, bunların annesi babası yok mu evladım, neden bayramlaşmaya gitmemişler de buraya içmeye gelmişler " diyerek hayıflanıyor iken " amaa bugün ikinci gün belki dün bayramlaşmışlardır büyükleriyle" deyiverdim " yok be evladımm, nerde o eski bayrammlarrr" deyiverip ekledi " neyseki esnafımız kazanıyor bu hayırsızlar içsinler bol bol, siz de kazanırsınız , esnaf da kazanır" Amannn nerde o eskiii bayrammmlarrr, bayramınız kutlu olsun kuzukebaplar...
Arife günü de dükkanımızı betuşkamla açtıktan sonra iki tane alamancı tip geldi, hemen anlaşılıyor bu arkadaşlar, kılıklarından kıyafetlerinden konuşmalarından, çelik zincir bakıyorlardı, ben gösterdim zincirleri beğendiler de ben de bir yandan "ohh sabah zincirle başlarsak günü iyi kapatırız" diye de seviniyorum, "bu zincirlere şöyle bir kolye ucu bakıyorum"deyiverdi arkadaşlar tüm alamanturko halleriyle ben de " bi içeri bakalım eşim size bir kolye ucu göstersin" diyerek içeriye yönlendirdim, peşlerine de takıldım, istedikleri kolye ucunun gümüş tamircisinde açılması gerekiyordu, bir an elemanlar Almanya'ya gideceklerini hatırlayıp 2,5 saat sonra uçaklarının kalkacaklarını söylediler, beni bir teleaş kapladı, sanki uçağa ben binecekmişim gibi, neredeyse kovdum çocukları "yahu kardeşim uçağınız kaçacak ne işiniz var çelik zincirle " felan diyerek çocukları gönderdim, e tabii hikaye böyle bitmeyip betuşkamın bakışları ve sözleri ile karşılaştım " aa senden esnaf olmaz, sana ne adamların uçaklarından, aaaaa, oooo " bir an büyük yapraklı bir maydanoz gibi hissettim kendimi, amannnn nerdeee o eski bayrammmlarrr....
Bugün saat 16 civarı yaşlıca bir teyze geliverdi, muhtemelen modalıdır, " ne içiyor bu kadar insan, bunların annesi babası yok mu evladım, neden bayramlaşmaya gitmemişler de buraya içmeye gelmişler " diyerek hayıflanıyor iken " amaa bugün ikinci gün belki dün bayramlaşmışlardır büyükleriyle" deyiverdim " yok be evladımm, nerde o eski bayrammlarrr" deyiverip ekledi " neyseki esnafımız kazanıyor bu hayırsızlar içsinler bol bol, siz de kazanırsınız , esnaf da kazanır" Amannn nerde o eskiii bayrammmlarrr, bayramınız kutlu olsun kuzukebaplar...
24 Ekim 2012 Çarşamba
AŞİNA YÜZLER OPERASI & KADER MATBAASI
aşina yüzler yolu oluyor ki civcivli bir noktadayız,hem bir sürü beşeriyat bir o kadar da tanıdık yüzlere denk düşüyoruz, geçenlerde sülüman geçti mesela ( halit ergenç ) "bu muymuş ulan" diye tribe girdik, o heybetten eser yok hem kısa hem de göbekli, "televizyon iri gösteriyor abi" gibi diye de bir geyiğe girmedik değil, girdik. hatta ön tezgahın favori sakinleri var diyebilirim, gelip çayımızı içen, muhabbetleri ve destekleri ile bizi umutlandıran, neşelendiren arkadaşlar, canlar... bu sabah Timur diye bir ufaklıkla tanıştık, 7 yaşındaymış, sevimlik abidesi, sarı saçlar , çok güzel bir yüz, Viyana'da fransız okulunda okuyormuş, bu yaşta kerata 3 dile hakimmiş meğer, cipsini bizim basamakta oturarak yiyen bir tip, kim bilir onun 3 dil bildiğini, al da koynunda sakla onu ya, süperr...
üniversiteden hukuk hocam Ayhan Önder ile karşılaştım bu sabah, dükkanın önünden geçiyordu, durdurdum, " hocam siz beni tanımazsınız ama ben sizin öğrencinizim " dedim, " Muğla'dan" deyiverince " yahu sen daha yeni mezun olmuş gibi duruyorsun halbuki ben 2000 yılında bıraktım üniversiteyi" dedi hoca, ben de " hocam ben de 2000 mezunuyum" deyince anladı durumu, öğrencisi olduğumu... bu Ayhan hoca ile ilgili türlü söylentiler olurdu okula ilk girdiğimiz zamanlarda, yok sıfırcı hocadır, asla geçemezsin onun dersinden, hatta dersi alttan alan o kadar çok öğrenci varmış da Muğla da spor salonunda sınav yaparmış felan, ama hikaye öyle dönmedi, bizim üniversitede çan eğrisi sistemi vardı ve ben öğrencilik hayatımda ilk defa bir dersten yüz üzerinden yirmi sınav notu ile geçtim... Yaşlanmış hoca, biz de yaşlanıyoruz haliyle, ömrümüz nasıl yol alacak, gümüş kaderimiz mi olacak, bakacağız...
üniversiteden hukuk hocam Ayhan Önder ile karşılaştım bu sabah, dükkanın önünden geçiyordu, durdurdum, " hocam siz beni tanımazsınız ama ben sizin öğrencinizim " dedim, " Muğla'dan" deyiverince " yahu sen daha yeni mezun olmuş gibi duruyorsun halbuki ben 2000 yılında bıraktım üniversiteyi" dedi hoca, ben de " hocam ben de 2000 mezunuyum" deyince anladı durumu, öğrencisi olduğumu... bu Ayhan hoca ile ilgili türlü söylentiler olurdu okula ilk girdiğimiz zamanlarda, yok sıfırcı hocadır, asla geçemezsin onun dersinden, hatta dersi alttan alan o kadar çok öğrenci varmış da Muğla da spor salonunda sınav yaparmış felan, ama hikaye öyle dönmedi, bizim üniversitede çan eğrisi sistemi vardı ve ben öğrencilik hayatımda ilk defa bir dersten yüz üzerinden yirmi sınav notu ile geçtim... Yaşlanmış hoca, biz de yaşlanıyoruz haliyle, ömrümüz nasıl yol alacak, gümüş kaderimiz mi olacak, bakacağız...
23 Ekim 2012 Salı
MALT
bu alemde yıllar yılı efes sevenlerdeniz, aslında sevilecek başka manita olmadığından mecburen severdik...lise yıllarım aklıma geldi, meslek lisesi tribine bulanmış biri olarak 900 öğrenci kapasiteli okulumuzun erkek nufusu 820 iken kadın nüfusunu varın siz düşünün, dolayısıyla bu 80 kişilik dişi kadro kendilerini bir audrey hepburn ne bileyim paris hilton, kate moss, ne kadar şah hatun varsa öyle zannediyorlardı doğal olarak... benim biricik eşim betuşka şu aralar efesin maltı çıkmış illada deneyeceğim diyerek beni sıkıştırıp durdu, ben de bu gece bir yerlerden bulup getirdim dükkanı kapattıktan sonra , ancak eşim betuşkam mışıl mışıl uyumakta ,onun maltını no frost alemlere kaydırdım. sabah ola hayrola... haa bu arada betuşkam arada sevindirik olup tekila kafasına giriyor, bana tekila getirin felan, ama bu getiriler pek hayırlı olmadı, manitam kaydı durdu...
Tavşan krizinde son tangolar...
e tabi esnaf olunca mecburen tükkanın önüne dair bir egemenlik alanı oluşturmaya çalışıyorsun, "kardeşim tezgahın önünü kapamayalım, hanımefendi biraz ileride durabilir miyiz vitrin görünmüyor" gibi çeşitli cümleler ağzımızdan çıkmıyor değil çıkıyor, malumunuz midyecimiz İrfan var bir ona izin veriyoruz onu da pek sevdiğimizden, bizim tükkanın 6 aylık bir boş olma durumundan dolayı herkes buranın hala boş olduğunu zannediyor sanırım,ilk başlarda Hado Barın romanesk müzisyenleri ara verdiklerinde soluğu bizim vitrinin önünde alıyorlardı, üç yahut dört kişi tamamen bloke ediyorlardı vitrinimizi, selo ( junior boss ) ile ben esnaf ağzı ile " beyler biraz ileride içelim sigaralarımızı" deyiverip içeri geçiyorduk ki işe yarıyordu, bir ara çiçekçi bir kız dadandı, hatta birgün basamağa oturup battal boyunda bir patates cipsini hüpletti, o arada benim de sinir kaslarım yaylı çalgılar havasındaydı ama pek ses etmedim, en ilginci de tavşancılar... iki tane araba ile gelip dükkanın tam önünde insanların içeri girmesini hayli engelliyorlardı, yahu bir yandan sevimli hayvanlar bir yandan da garibanlar ne yapsın felan havalarındayız, bir yandan da kimse dükkana yaklaşamıyor, hem ne diyeceksin adama " çek kardeşim tavşanlarını tezgahın önünden " mi diyeceksin, ya da "başlayacağım haa tavşanınaa " felan... komik mevzuular vesselam, başka yerde olduğunu düşünsenize amerikada felan, " canım şu tavşanları uzaklaştıralım, müşteriler rahatsız oluyor " yahut " tavşancı bey lütfen ama pleasee " lan ne garip ülkedeyiz...
PALAMUT & Fİ
Sanırım hepimiz farkındayız, balık sezonu daha doğrusu avlanma sezonu açıldı, dolayısıyla etrafımızda balıklarla ilgili muhabbetlerde arttı. Bizim Numune hastanesi kantin grubundan abimiz Haldun, son iki üç gündür hafta sonları balığın nerelerde ucuz olduğunu hangi balık çarşısında neler bulunduğuna dair sürekli bilgiler vermekte, ee biz de balıkçılar çarşısında olduğumuza göre muhabbeti bir yerlere bağlayacağız, dükkanımıza ara sıra aldıkları kolye uçlarına isim yazdırmak isteyen müşteriler de geliyor, gelsinler tabii canlarım, e bu isim yazma işini ben yapmadığıma göre ( patron patronluğunu personality de personelliğini bilecek şşştt ) bir yapan olacak, o işi Oflular pasajında Metin abi var ona paslıyoruz, pasaja gitmek için mecburen çarşının içinden geçiyorum, çarşı dediğim balıkçılar çarşısı, eğer istikametim çarşının içinden geçmekse gideceğim yere 10 dakika geç kalıyorum, çünkü şeytan taşlama hikayesi gibi mahşeri bir kalabalık oluyor, genelde sapıyorum üst ya da alt sokağa, bazen de keyifle dolanıyorum oralarda, bugün geçerken satıcılardan birini " günah ablacığım günah" diye bir kelam ederken rastladım, ne oluyo yaww diyerekten kulak misafiri olunca meğer sattığı palamuta laf atıyormuş apla, "hemen karşı dükkanda 5 lira sen de 8 tl ayol bu ne iş" derken aplamız satıcı abimiz hemen atağa geçmiş bile " günah aplacığım günah, istersen git al oradan ama o balıklar daha yavru, yeme günah"
fi mevzuusuna gelirsek ara ara mekanlarla ilgili tarihi bilgiler verme derdimizdendir... Hayganuş teyze malumunuz ev sahibinin eşi, biraz lafazan, canı sıkılıyor herhalde, bir muhabbettine denk düşersek uzun uzun anlatıyor, yaşayan tarih aslında, bazen çok ilginç şeyler anlatıyor, şimdi bizim olduğumuz binanın hikayesini anlattı az buçuk, 100 senelik binaymış ancak onlar 1968 de almışlar ve aldıkları gibi binanın alt katına dükkan yapmışlar, o zamanlar oralar dutluk değil de cumbalı evlerle doluymuş, hatta şöyle enteresan bir mevzuu olmuş evlerini alırken, meğer satın aldıkları evin sahibi Orhan amcanın vaftiz babası olan papazmış, ismini o koymuş Orhan amcaya, Orhan amca aslen Sivas Şarkışlalı, Aşık Veysel'in memleketlisi ( hatta sık sık yanına gidermiş Orhan amca ) aradan yıllar yıllar sonra İstanbul'da karşılaşmaları ve papazdan ev almaları ilginç bir tesadüf olmuş, hoşuma gitti, paylaşayım dedim...
öperettoniodonna...
fi mevzuusuna gelirsek ara ara mekanlarla ilgili tarihi bilgiler verme derdimizdendir... Hayganuş teyze malumunuz ev sahibinin eşi, biraz lafazan, canı sıkılıyor herhalde, bir muhabbettine denk düşersek uzun uzun anlatıyor, yaşayan tarih aslında, bazen çok ilginç şeyler anlatıyor, şimdi bizim olduğumuz binanın hikayesini anlattı az buçuk, 100 senelik binaymış ancak onlar 1968 de almışlar ve aldıkları gibi binanın alt katına dükkan yapmışlar, o zamanlar oralar dutluk değil de cumbalı evlerle doluymuş, hatta şöyle enteresan bir mevzuu olmuş evlerini alırken, meğer satın aldıkları evin sahibi Orhan amcanın vaftiz babası olan papazmış, ismini o koymuş Orhan amcaya, Orhan amca aslen Sivas Şarkışlalı, Aşık Veysel'in memleketlisi ( hatta sık sık yanına gidermiş Orhan amca ) aradan yıllar yıllar sonra İstanbul'da karşılaşmaları ve papazdan ev almaları ilginç bir tesadüf olmuş, hoşuma gitti, paylaşayım dedim...
öperettoniodonna...
20 Ekim 2012 Cumartesi
YAĞMUR YAĞACAK, SELLER AKACAK, ARAP KIZI CAMDAN BAKACAK...
Yağmur da yağdı, ne güzel oldu... Toprak kokusunu hissetmesekte, betonarme dünyamızda en azından o güzel damlaları seyrettik... bu seyir elbette dükkanımızda oldu, hani bazen "hayat aslında güzelmiş bee" diye iç seslerimiz dökülür ya ağzımızdan tam manada öyle oldu, tentemizi ıslanmamak için genişlettik, sigaramızı yaktık hayatın arada bize güzellikler sunduğunu düşünerek türlü hayallere daldık...
tekerrür, tekerrür, tekerrür...
Çiya tarafından gelen turistik aplalar, midyeciler, çingeneler, şemsiye satmaya çalışan gür sesli kürtler, fenerliler, aynı bileklikten soran sevgililer, Hadoda çalgıcılar, asgari ücretli garsonlar, tavşan sevdiren sör, abi bu bileklikler kaç paracılar, benim uğur kadınım şizofrenik apla, dükkanın önünü kapatmakta ısrarcılar, zabıtalar, zabıtadan sürekli kaçanlar, devirmeye çalışıp kendini deviren devrimciler, nazarlık bulundurmamızı sağlayan kem gözlüler, motorunu dar sokaklarda hızla sürenler, fişek, diğerleri...
ne kadar da romatiksin keramettin apla...
o la la...
tekerrür, tekerrür, tekerrür...
Çiya tarafından gelen turistik aplalar, midyeciler, çingeneler, şemsiye satmaya çalışan gür sesli kürtler, fenerliler, aynı bileklikten soran sevgililer, Hadoda çalgıcılar, asgari ücretli garsonlar, tavşan sevdiren sör, abi bu bileklikler kaç paracılar, benim uğur kadınım şizofrenik apla, dükkanın önünü kapatmakta ısrarcılar, zabıtalar, zabıtadan sürekli kaçanlar, devirmeye çalışıp kendini deviren devrimciler, nazarlık bulundurmamızı sağlayan kem gözlüler, motorunu dar sokaklarda hızla sürenler, fişek, diğerleri...
ne kadar da romatiksin keramettin apla...
17 Ekim 2012 Çarşamba
Bize türkülerimizi söyletmiyorlar Robsonn inci dişli zenci kardeşim...
Betuşkam dün yazdığım yazılardan dolayı beni biraz hırpaladı, yok okşan daha iyi yazıyordu, sen bizim anlayacağımız bir dilden dem vuruyorsun, yok bunu başkaları da okuyormuş, daha seviyeli bir dil kullanmam gerekiyormuş, yengeniz dün beni tükkanın içinde bir sol kroşe bir sağ kroşe savurdu durdu, e dedim ben böyle kendimi ifade ediyorum dedikçe bir sağ kroşe daha çaktı felan, bu benim tarafımda olan son gelişmeler, tükkanımıza gelince dün sıcağında etkisiyle Kadıköy semalarında nüfus anlamında bir çoğalma olduğunu belirtmem gerekiyor. Ancak bu durum işlerimize yansıdı mı? ee ama siz de pek meraklısınız efenimm. Sadece şunu ifade edeyim dün Kadıköy INGBANK rıhtım şubesinin ATMsinde ( adres veriyorum şştt hadi koşun Arsen Lüpenler ) şöyle bir ibare ile karşılaştım " sayın müşterimiz yatırmış olduğunuz 200 TL lik banknotların banka ATM mizin günlük limiti olan 1500 sayısını aştığından şu an hizmet veremiyoruz". Ne yapalım ekmek davasında tam gaz ilerlemece...
Bu fotoğrafı pek sevdim, betuşka ve atike, Hado barın yansıyan ışıkları, gece havası oluşmuş sanki ama gündüz vakti, yanan spot lambaları farkettiniz değil mi, bütün Kadıköyün elektriğini vakumluyor gibiyiz...
Bu üstteki fotoğraf kapana kapılmış müşteri profillerinden biri, farkettiyseniz elini çekmek için hayli bir çaba içinde, ancak her müşteri içeri girdiğinde özellikle cam rafa yaklaştıklarında manyetik prolected server devreye girerek naturel bir çekim alanı oluşturuyor, farkettiyseniz müşterinin kolu kızarmış e o kadar yan etki olacak efenim o kadar yatırım yapıp manyetik alan oluşturduk. ( Ben bile korktum cümlelerden )
Bu fotoğrafı pek sevdim, betuşka ve atike, Hado barın yansıyan ışıkları, gece havası oluşmuş sanki ama gündüz vakti, yanan spot lambaları farkettiniz değil mi, bütün Kadıköyün elektriğini vakumluyor gibiyiz...
16 Ekim 2012 Salı
ESRAR PERDESİ ARALANIYOR İÇ DÜNYAMIZ AÇILIYOR, AZ SONRAAA...
Ahanda bizim tükkan, ortadaki yakışıklı my boss Keramatullah Gazali nam ı diğer keramettin kod adı kerem, ciks bir havası olduğunu kabul ediyorum, az buçuk sosyetik havada, hatta bizim eski iş arkadaşlarından Gökhan "lan buraya ben girmem, burası çok pahalı bir yere benziyor " felan diyerek moralimizi iyiden iyiye düzeltti haa bir de tavsiyede bulundu " oğlumm ben sizin yerinizde olsam burada çeyrek altın satarım" dedi, "hımm" yaptım, dükkan açıldığından beri sürekli tavsiyelerde bulunuluyor, alakasız tiplerin yaptıkları daha iç açıcı oluyor, bir abi " buraya sayısal loto makinesi getirin " dedi, roman kardeşlerimizin hayli tavsiyesi oldu " aga buraya yapacaan parfümcüü oh miiss" bir arkadaşımız tekila shot tükanı olsun dedi, bizim Tahsin paso buraya " daş getirin daşş " diyor vs vs
İç dekorasyonun böyle havalı durmasının bazı özel sebepleri var elbette, bir kez kollarımı dayadığımız cam rafları Paşabahçe'den özel siparişle getirttik, camların alt kısmında bulunan ahşap düzeneği Fransız usta Mösyö Pierre De Gallabraison hazırladı, boyaları son dönemde ön plana çıkan, aynı zamanda TRT İstanbul Radyosu'nu güzel fırçası ile boyayarak renklendiren Berk Simitçiyan'a borçluyuz, gümüş tasarımlarımız ile ilgili çok gizli bilgiler olmakla beraber bir kısmını Kuala Lumpurdan, bir kısmını Shangai dan, bir kısmını da Malmöö den getirtiğimizi söyleyeyim.
Şaka lan şaka, camları yan pasajdaki Mehmet'ten, ahşap malzemeyı Fikirtepeli yiğit marangozumuz Alparslandan, gümüşleri de bildiğin Eminönünden apartıyoruz, haa boyayı da ben yaptım. Öperetto...
İç dekorasyonun böyle havalı durmasının bazı özel sebepleri var elbette, bir kez kollarımı dayadığımız cam rafları Paşabahçe'den özel siparişle getirttik, camların alt kısmında bulunan ahşap düzeneği Fransız usta Mösyö Pierre De Gallabraison hazırladı, boyaları son dönemde ön plana çıkan, aynı zamanda TRT İstanbul Radyosu'nu güzel fırçası ile boyayarak renklendiren Berk Simitçiyan'a borçluyuz, gümüş tasarımlarımız ile ilgili çok gizli bilgiler olmakla beraber bir kısmını Kuala Lumpurdan, bir kısmını Shangai dan, bir kısmını da Malmöö den getirtiğimizi söyleyeyim.
Şaka lan şaka, camları yan pasajdaki Mehmet'ten, ahşap malzemeyı Fikirtepeli yiğit marangozumuz Alparslandan, gümüşleri de bildiğin Eminönünden apartıyoruz, haa boyayı da ben yaptım. Öperetto...
14 Ekim 2012 Pazar
Esnafın belinin büküldüğü saatleri ayarlama enstitüsü
Cumartesi oldu böyle oldu, hala kulaklarımda dışişleri bakanının bir daha hareket olursa saldırırız kelamları var... savaş kodlarını beynimizden silene kadar mutluluğu hep gözardı edeceğiz, ginede de olsa ya da ekvatorda ya da bilmem nerede savaş varsa bize hep esmer günler düşer... savaş olma ihtimali halkımızı bileklik almaktan da alıkoyuyor canım, bu da bizim halimiz oluyor... neyse ağlamak yok hayata karşı direnmeye devam, mutluluk adına, özgürlük adına...
12 Ekim 2012 Cuma
www.halkimiciyor.com
e hafta sonu herkes bugünün cazibesine kapılıp alkol havasına girmiş bile, ben de nacizane tükkanımın önünde tezgahımın havasını soluyorum, işler kesat, halkım bir yandan içip bir yandan da savaş ekonomisi yapıyor sanırım, ne demiştik "vatandaş çocuğunu sevindir bileklik al". bu şiarımızdan vazgeçmek bize ve delikanlılığa yakışmaz. Hado Barda da işler çok iyi değil gibi, malum milli maç var cem-i cümle büyük ekranlı mekanlara doluşmuş, Hado'da maç yayını yok. bir yandan beirut dinliyorum, geçen pazar sabahı iki turist abi ile abla tükkanımızda bu müziği duyunca heyecanlandılar, "nice music " deyiverdiler, ben de tarzan halimle , " is there a usb or harddisc" deyiverdim, bizim korsancı millet olduğumuzu nerden bilsin gariplerim, paso torrentten indiragandi, şaşırdılar, ben de son albümlerinin ismini bir kağıda yazdım, teşekkür ettiler, turizme şahane bir katkıda bulunduk, evvelallah...
11 Ekim 2012 Perşembe
HALKLARIN KARDEŞLİĞİ TEZGAHTA DURANA KADARMIŞ ( Hz. Okşanto )
Dükkanımız civcivli bir noktada nazar değmesin, kalabalık oluyor özellikle hafta sonları, türlü beşeriyatla karşılaşıyoruz ister istemez, bizim sokak roman kardeşlerimizin gözde mekanlarından, karşımızda Hado barda her akşam fasıl hikayesi dönüyor, pek memnun olduğumuz söylenemez müzikten, kafamız betonarme kıvamında yatağımıza uzanıyoruz, Hado barın müzisyenleri roman, baloncular roman , kim ne için balon alır derken , herifçioğulları manitalarına gece balon alıyorlar, abi delikanlılığa halel gelmesin diye de bir elinde balonu tutuyor diğeri ile sevgilisine kadeh kaldırıyor felan. betuşkamla, diğer personality ile şaşkınlıkla izliyoruz bu komediyi, bayağı adam oğlu adam elinde balon , bira içiyor, sevgilisine manalı bakıyor, o balonla karizmayı çızıktırdığının farkında değil. balon dediğim helyumlu hayli yüksekte bu arada... çiçekçi çocuklar efendi roman kardeşlerimiz ama bücürler pek fena, yavaş yavaş hepsi ile tanışıyoruz, bir tane şişko ve peltek olan var bile bile göz göre göre tezgahın önünden geçerken tükürüyor sümkürüyor, bir iki evladım niye yapıyorsun dedim sallamadı yüzümüzü yumuşak buldu kerata, iki gün önce yine tezgahın önünden geçerken fenerbahçe bilekliklerine baktı, dokundu sonra bana bakıp "abii bunlar kaç para " dedi, ben de bilekliği koluna taktım, sonra bir anlaşma yaptık " bunu sana hediye edeceğim ama tezgahın önünden geçerken tükürmeyeceksin "dedim, işe yaradı sanırım, gelip konuşuyor felan. takı meraklısı bücürlerin bir kısmı tezgahın üzerinde ne kadar takı bileklik varsa her geçtiğinde mutlaka dokunuyor, kestane satanlar, tavşan niyetçileri, dilenenler, sokak çalgıcıları... onlarda bizim gibi ekmeğinde işinde gücünde :)
10 Ekim 2012 Çarşamba
İSMAİL İLE İBRAHİMİN GÜNCEL YANSIMALARI
10 EKİM 2012
925 GECE SAYIKLAMALARI
Dükkanı kapattık, Allaha şükür inceden bir sakal da yaptık, dönüyor tezgah," vatandaş gel çocuğunu sevindir bileklik al" havasındayız yani... ee bu minvalde aile büyüklerini de ziyaret edelim de hayır dualarını alalım diyerekten Tuzla yollarına aşkettik... kayınfather and kayınmother ( gürgen valide, çambabası ), babamgiller, kaynımgiller havasındayız kısacası, orada olanları anlatmayayım özel neşriyata girer... neyse dönüş yoluna düştük, kayınpederi aldık sağ koltuğa, havadan sudan konuşuyoruz, benzin de beleş ya hani ( şirket arabası ) yürü ya kulum pozlarında gazlamacaya devam ederken birden koşuyolu e-5 kavşağına yakın bir yerde, tam otoyol üzerinde 7 - 8 kişi ellerinde bildiğin "zopalarla" üzerime doğru höykürüyorlar mı ne, ne oluyoo lan dedim ama kalibre en az 140 km, bi sağ bi sol yapayım derken türlü hayallemelere düştüm, o esnada bildiğin hizbulvahşet bir tip elinde kocaman bir "zopA", polis yelekli bir tipleme, solda 5-6 adam bir boğayı zapteylemekle meşgul, sağda büyük bir kamyonda son dualarını eden sığırcıklar, arabanın içinde panik halde ben, kayınvalidem, kayınpederim, betuşkam... bu dediğim mevzuular 10- 15 sn lik bir süreçte oluyor, sonra yol alırken çözdük olayları, meğer hayvan ya düştü, ya park halinde iken kamyondan kaçtı, arabadaki bilumum tiplemeler e-5 i kapatmaya çalışarak bizleri ve kendilerini tehlikeye düşürerek sığırı kurtarmaya çalışıyorlarmış, biz de bu esnada bunlar terörist mi, e-5 te kavga eden denyolamalar mı, yok islam devrimi mi oldu diyerek hayal alemlerinde dolanıyoruz... neyseki yırttık kazasız belasız, evde son duble rakımızı devirirken yazalım dedik... öperetto...
10 EKİM 2012
925 GECE SAYIKLAMALARI
Dükkanı kapattık, Allaha şükür inceden bir sakal da yaptık, dönüyor tezgah," vatandaş gel çocuğunu sevindir bileklik al" havasındayız yani... ee bu minvalde aile büyüklerini de ziyaret edelim de hayır dualarını alalım diyerekten Tuzla yollarına aşkettik... kayınfather and kayınmother ( gürgen valide, çambabası ), babamgiller, kaynımgiller havasındayız kısacası, orada olanları anlatmayayım özel neşriyata girer... neyse dönüş yoluna düştük, kayınpederi aldık sağ koltuğa, havadan sudan konuşuyoruz, benzin de beleş ya hani ( şirket arabası ) yürü ya kulum pozlarında gazlamacaya devam ederken birden koşuyolu e-5 kavşağına yakın bir yerde, tam otoyol üzerinde 7 - 8 kişi ellerinde bildiğin "zopalarla" üzerime doğru höykürüyorlar mı ne, ne oluyoo lan dedim ama kalibre en az 140 km, bi sağ bi sol yapayım derken türlü hayallemelere düştüm, o esnada bildiğin hizbulvahşet bir tip elinde kocaman bir "zopA", polis yelekli bir tipleme, solda 5-6 adam bir boğayı zapteylemekle meşgul, sağda büyük bir kamyonda son dualarını eden sığırcıklar, arabanın içinde panik halde ben, kayınvalidem, kayınpederim, betuşkam... bu dediğim mevzuular 10- 15 sn lik bir süreçte oluyor, sonra yol alırken çözdük olayları, meğer hayvan ya düştü, ya park halinde iken kamyondan kaçtı, arabadaki bilumum tiplemeler e-5 i kapatmaya çalışarak bizleri ve kendilerini tehlikeye düşürerek sığırı kurtarmaya çalışıyorlarmış, biz de bu esnada bunlar terörist mi, e-5 te kavga eden denyolamalar mı, yok islam devrimi mi oldu diyerek hayal alemlerinde dolanıyoruz... neyseki yırttık kazasız belasız, evde son duble rakımızı devirirken yazalım dedik... öperetto...
10 Ekim 2012
925 gündüz sayıklamaları...
Toplantı var maltepe ofiste, ben son derece ciddi bir pozla bilgisayarda iş yapıyorum ayağına yatıyorum, işe yarıyor sanırım, halbuki goy goy... ona faceten mesaj sallayayım, biraz magazin bakayım, gümüşün gram fiyatına da bakıp hafif boss tribi de atmadım değil, haa bu arada geçen de okşanto'ya da anlattım hugo boss un patronları alamanlarmış ve bu hain köfteler nazi ordularına kıyafet işi ile başlayıp paraya paya demeye başlamışlar, hani ben boss un hastasıyım diyen bir beşeriyat varsa çemberinizde kökenlerine dairbilgidir, nacizane... bu arada o fotoğraflardaki süryani nazarlıklar bitti bitiyor nokta com, ne merak varmış alemde, gerçi ışıl ışıl ne yalan söyleyeyim, delikanlı alemine gark olmasak belki boyuncağımıza salıverirdik. Benimde çorbada aşım olsun kelimeleriydi, yine yazacağım lan...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)