26 Aralık 2017 Salı

Bir garabet yerleşkesi... İzmir Otogarı...


İşten kaytarmamız mecburiyetten... Kendimi bir anda yollarda buldum. Unutmuşum uzun uzun yolları. Nicedir otobüsle seyahat etme fırsatı bulamamıştım. Yıllarca Muğla İstanbul arası gidip gelmelerim aklıma düştü. Her uğradığımda türlü hikayeler barındıran otogarlar... İnsanlar... Istanbul'dan Milas'a İzmir üzerinden gitmeyi denedim bu kez... Bu vesileyle 3 saat İzmir otogarında vakit geçirdim. Düşündüm... Sabahçı kahvesine uğradım ilk olarak. 2.5 tl çay... İyi para... Oturur oturmaz çay ocağında geceleri çalışan romanesk arkadaş beliriverdi yanımda. " Akşamcıyız abi, Izmir'liyim doğma büyüme, asgari ücrete çalışıyoruz be abi, çok şükür halimize, sen ne iş yapıyorsun abi, oo takı iyi be abi, bakma çok para var o işlerde" dedi. Ben çayımı yudumlarken " berber var mıdır bu saatlerde" dedim romanesk abiye. " Olmaz mı, göstereyim sayın abime " deyip tarif buyurdu. Biz de paşa paşa gece berberine girdik... Pek rastlamadığım türden hayli ketum çıktı berber. Bu kez ben açtım muhabbeti " nasıl işler, memleket nere, gece zor olmuyor mu, yenge cazgırlık yapmıyor mu felan" diyerek saç sakal traşımı da keyifli hale getirdim. Aynı kahveye aynı masaya oturur oturmaz bu kez 60 lı yaşlarda diyarbakırlı bir amca oturdu yanıma. Şöyle kahvehaneyi süzdüğümde bizimle birlikte 5 kişi ve en az 20 boş masa vardı. Muhabbetçi amca belli dedim ki yanılmadım. Torbalı'ya gidiyormuş. O tarafa giden otobüs çalışanlarına beni otobanda bırakın demiş ama yasak diye savmışlar amca beyi. "Yaw parasıyla değil mi, indirseler nolur bu saatte" gibi cümlelerle serzenişlerini dile getirdi. İnşaatlarda çalışıp ekmek parasını çıkarıyormuş. 2 çocuğu yanında kalıyormuş ama 7 çocuğu daha varmış. Amca diyarbakırın dünya birincisi bahçelerinden girip, köyünde yaşanan kan davalarını, kan parasını nasıl verdiklerini, diyarbakırda arsa fiyatlarını, kat haklarını, hadepi, zulmü anlattı kendi meşrebince... Orospi çocigi dedesini, dicle nehrini, dicle barajını, köyünde ailesine ait 8000 dönüm araziyi

anlattı. Ben kalkarken " araban geldi mi" dedi. Ben de şöyle bi dolanacağım sigara içeceğim dedim.

 Otogarların 24 saat açık olması bir çok insana yersize yurtsuza hayvana barınma imkanı veriyor. Etrafta dolanan güvenlik görevlilerinin rahatsızlık vermemesi de hoşuma gitti bir yandan. Üşüyen insanlar, köpekler...


Bu el falı cihazından en az 5 tane vardı benim gördüğüm, bu arkadaşın  yüzüne bakıp fal baktırılır mı allasen... 1 tl fiyatı, organizasyona bak sen...



Bu ikinci fotodaki abla yine daha makul duruyor. Bak buna fal baktırılır...


Şarj cihazları... Yorumsuz...  Devir şarj çağı anladık ama az itina az kafa karışıklığı tercihimdir.

Gelelim yiyecek içecek gözlemlerimize. 3 kutu pişmaniye ne menem bir şey ise 7.5 tl. Kutusu 2.5 lira. Kutulara baktım. 10 15 arası pişmaniye var. Altından girdim üstünden çıktım, sağ kroşe sol vuruş felan maliyet hesabını bir türlü tutturamadım. Ya "ne yediriyorlar bu vicdansızlar bize" cümlesi doğrultacaktı beni ya da pişmaniye seven ve de yedirmeyi şiar edinen hayırsever bi abi abla , beleşe dağıtıyor ,esnaf kardeşlerimiz nasipleniyordu cümlesi. Lokum fiyatları 3 kutu 10 lira. O konuya hiç girmeyeyim. Girersem çıkamam eminim :)
Aslında analizlerimi sürdürecektim ancak diğer bir esnaf arkadaş 3 kutu lokumu 6 tl ye satınca ben de kayış koptu. Bir de lokanta çalışanlarının tavuk döneri yer de sürükleyiş sahnesi her şeye tuz biber ekti. Döner etini taktıkları çubuğun sapından tutup sürüklemesi kopan et parçalarını yapıştırmak istemesi ooo Uğur Dündar neredesin...


Hiç yorum yok: