Cumartesi sabah... Yine dükkanımızın yollarına düştük, sabah bir kahve içerim diye de erken düştüm yollara, pek düşünmeye fırsat bulamadığım için bu kısa aralıklarda zihnim işlemeye başlıyor, gözlem yapabiliyorum, dolmuşa bindim bizim mahalleden, suratsız bir şoför ile günün ilk sevimsizliğini yaşadım, adama "günaydın" diyorum, cevap bile vermiyor, hıyargillerin nadide bir sebzesi olduğu yolda beni başka bir dolmuşa aktarmasıyla belli oldu, elimde kitabımla ,yağmurlu hallerle diğer dolmuşa geçiverdim, dolmuşta bir anne ve onun kucağında bir kız çocuğu, geyikçi bir yolcu ve haliyle şoför bulunuyordu. Anne ve kız çocuğu yolda iniverdiler. Şoför ile geyikçi yolcu arasında hemen bir muhabbet başladı :
- Abi görüyor musun koca çocuğu kucağında oturtuyor üç kuruş vermemek için
- Kimbilir bunlar ne kadar zengindir, böyle böyle zengin oluyor abi bunlar, sabancılar , koçlar alayı böyle böyle zengin olmuşlar
- Doğru diyorsun vallahi
- Beş dakika bekledik diye nasıl afra tafra yaptı görüyorsun, acelen varsa taksiye bin kardeşim
- Hay atana rahmet !
Aklıma annemin kucağında yaptığım yolculuklar geldi, azıcık azıcık serpilmeye başlayınca mızmızlanmaya başlamıştım " anne bana da bilet al, anne benim paramı da ver " diye. Şu an anlamış bulunuyorum ki annemin kucağından inip yan koltuğa yerleşmeye başlayınca ufak ufak büyüdüğümü... O serpilmiş çocukların ruh halini anlatmak anlamak dileğiyle...
Son anda bizim geyikçi yolcu inince şoför " Abi sana iyi eğlenceler " deyince, ne oluyo lan sabah sabah ne eğlencesi, muhabbet 10 dakikalık yolculukta nasıl o kıvama geldi dedim kendi kendime... Aman yazdıklarım da kendi kendime işte... öperottoni...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder