Hayli zaman oldu aslında tam 8 yıl oldu dükkanımızı açalı. Zaman akıp gidiyor, nehirler gibi ve durduramadığımız, önüne geçemediğimiz. Sokakta olmak, sokağın içinde olmak iyiden iyiye gözlem yapmamıza vesile oluyor. Sokağın,semtin, insanları, hayvanları, binaları, duvarları gitgide kendi hikayemizi de şekillendiriyor, sokağın insanına benziyoruz, dillerimiz aynılaşıyor kimi zaman farklılıklarımızla ayrışıyoruz, zamanla aidiyetimiz de artıyor. Hikayemiz renkleniyor vesselam.
Koçero da sokağın ademlerinden. Hayli ilginç ademlerinden ancak. Yıllardır buralarda, bir bizim sokakta, bir Osmancık Sokak'ta. Bir bakmışsın sahilde bir bankın üzerinde uyuyor, bir elinde rakı bardağıyla balık pazarında geziyor, garsonlarla dalaşıyor, esnafla muhabbet ediyor... Hikayesi bildiğim ve anlattığı kadarıyla Kadıköy ile örüntülü... Uzun zaman Kapalı Çarşı'da hanutçuluk yapmış, halı satmış, büyük paralar kaldırmış. O büyük paralarla "büyük" yaşamış o yıllarda. Hovardalıktan, içki alemlerine, kumardan kadınlara... Zamanla işleri kötüye gittikçe akıl sağlığı da zarar görmeye başlamış. Kadıköy sokaklarının değişmezlerinden olmuş. Ancak biz bu haliyle tanıdık,seviyoruz gülüyoruz. Bu hali diyorum çünkü o kadar zengin halleri var ki anlatılası. Sokağın esnaflarına hürmetle yanaşır, onlardan zaman zaman harçlık aldığı için didişmek işine gelmez. Ancak garsonlarla sık sık didişir, kiminin gerçek babaları olduğunu belirtip, hunharca güler. Bazıları sinirlenir, kovalar... Bazıları "Koço'yu" bilir ses etmez. Sokaktan geçen "yabancı"ları kaçırmaz, bazen Almanca, bazen İngilizce, bazen Fransızca cümleler kurup o aralar hangi restoranla arası iyiyse oraya doğru çekmeye çalışır. Sokak insanıdır sokakta yaşar, hayli içer, içtikçe güler kimi zaman barut gibidir gürler. Parası azalınca, alkol alamayacak durumdaysa aklına hastalıklari gelir. Sık sık bana da uğrayıp "Pirim hastaneye gideceğim aylardır senden para alamadım, bak ayaklarım şiş şiş " der. Aylardır dediği 1 aydır en fazla. Ayakları da ayaklıktan çıkmıştır gerçekten, iki tane şişmiş balon görünümlü, damarları belirgin, kırmızıya çalan ayaklar. "Bi 20 lira at yarın doktora gideceğim Pirim" der. Genelde 5 liraya anlaşırız. " Yahu sen kaçta kapıyorsun dükkanı, sen gittikten sonra kim koruyor dükkanı Pirim " der. Kim koruyormuş Koço dediğimde "ben koruyorum Pirim, sen gittiginde kedi köpek sıçıyor, tüm sarhoslar senin kapıya birikiyor, hepsini kovalıyorum tüm gece" der. Bu muhabbeti her karşılaştımızda yapar. Bizimle çalışan arkadaşlara " Yahu sen bu güzelleri nerden topluyorsun Pirim, hepsi ayrı ayrı güzel esmeri, sarışını bana da kaynağını göster ben de gideyim bulayım hahaha" gibi beğeni cümleleri kurar. Bu aralar 5 liralar arttıkça bizi daha da sevmeye başladığından olacak adını da belirttiği bir kuruyemişçiden cepleri ceviz dolu olarak geliyor. Tezgaha cevizleri bırakıp "Pirim bunlar hırsız malıdır, çok lezzetlidir ha" deyip güler, hunharca güler ve çekip gider. Arada erik getirir, elma getirir aynı cümleler ve kahkaha ile bizi şenlendirir. Bi ara kör bir bıçakla üzerime yürümüştü sarhoş iken. Yine de darılamadım, hallerine verdim...
Tüm patronların sicillerine hakimdir, şaşılası. Dinlersen eğer saatlerce gülerek anlatır. " Bu restoranın sahibi hamaldı, ayağıma kapanırdı, para dilenirdi, şimdi yüzümüze bakmaz pezevenk Pirim hahaha". " Bu baharatçının çok malı var, sahildeki otel yok mu o da onun, babası Erzincan'liydi annesi Pülümürlü, bizim oralardan, kardesi kaçakcılıktan 20 yıl iceride yatti vallahi hahaha" " Bu barın sahibi eski devrimcilerden , Tikko'dan 10 yıl yattı haa, hahaha" gibi cümleler ile esnafin sicilini gözler önüme serer, her defasında şaşırtır, gider. Öyle...