14 Kasım 2014 Cuma

Derya ile Etkin...


Bilenler bilir Etkin ve Derya bizim sokağın yani Güneşli Bahçe sokağın demirbaşlarından. Derya daha on sekiz yaşında. Oğlu Etkin de sanırım dört yaşında. Derya sık sık uğrar bizim dükkana " abii etkine bez parası", " abi bi bozukluk atsana ", " abi betül ablanın etek gönderecekti", " abii cuma geliyorum atarsın bir harçlık " gibi cümlelerle sürekli beni kandırmaya çalışır. Arasıra kanarım arada kızarım, arada Etkin'e üzülürüm ama neticede Derya ile aramızda bildiğin her gün bir söz ve para alışverişi vardır. Roman kardeşlerimizdendir kendileri. Geçenlerde Ankara'ya gittik dostlarımızla, üniversiteden hocamızla görüşmeye, neyse buluştuk ettik, hocamızın sevdiği bir cafede otururken birden gözlerime de pek inanmayarak Derya ile Etkin 'i gördüm. Malumunuz dileniyorlardı. Cafeden kalktım, yanlarına gittim, " siz beni mi takip ediyorsunuz" deyiverince gülmeye hatta Ankara'nın en işlek caddelerinden birinde " Keremmmm Abiiii " diyerek bağırmaya laf atmaya başladı. Meğer Ankara'ya bir akrabalarını ziyarete gelmişler, canları sıkılmış dilenmeye çıkmışlar !!!! Cafeye doğru yönelince " Keremm Abii atsana bi beşlik " dedi, ceplerimi yokladım bizim arkadaştan bir 5 lira alıp verdim. Bağırmaya devam etti " Kereeemm Abiiii aslansınn, Kereeemmm Abiii bizi de İstanbul'a götürrr" " Kereeeemmm Abimeee bak beee ". Tüm cafedekilerin gözleri  üzerime dikildi ister istemez... Benim için de gülümseme hallerinden biri doğdu...

15 Ağustos 2014 Cuma

Salih'in akşam seyahatinden kalan artıklar...


Takip edenler bilir Salih Kadıköy'ün sokak insanlarından biri... Son dönemde iyiden iyiye haşır neşir olduk kendisiyle. Salih geçimini  çarşı esnafının elinde kalan ürünleri ( ayakkabı, t-shirt v.s ) satarak sağlıyor. Bunu pazarlarken genelde kafası on milyon oluyor. Pek ayık gezdiğini görmedim, muhtemelen öğleden sonraları esrar alıyor, akşamları da içki içiyor. Bu aralar dükkanın önündeki tezgahta bulunan çelik yüzüklere kafayı taktı. Her gün bir tane alıyor, alıyor derken yanlış anlaşılmasın çelik yüzüğün fiyatı 10 tl, Salih 50 kuruş veriyor ya da en fazla 1 tl... Her defasında alma dememe rağmen bizi pek sallamıyor, giderayak " seni seviyorumm ağbii, öpüyorum " diyerek ufukta kayboluyor. Dün gece elinde bir bar taburesi ile  geldi, lazım olur mu abi sana felan dedi hatta karşıdaki esnaf arkadaş bu tabure senin işine yarayabilir  derken, bu anı fotoğraflamak istedim... O arada bu fotoğrafı yayınlayacaksan internette ben meşhur bir jokeyim abi dedi, soyismin ne senin bakayım dedim, boşver soyismimi, abi Salih dediğin zaman herkes tanır beni dedi. Bar taburesi satan bir adam hayal edin ve bunu pazarlarken " evet son kalan buuu" diyerek bağırmasını...

6 Temmuz 2014 Pazar

Alem light olmuş kardeşim...


Pazar sabahları oldum olası ilginç insanların geçişine tanık olurum. Bu sabah tezgahta otururken yaşlıca bir beyamca geldi. Arkasında bulunan kedi seven bir hanımefendiyi işaret ederek " yahu bu kadınların kedi sevgisi nereden kaynaklanıyor anlamıyorum, ben nefret ederim dedi, hiç sevmem kedileri" dedi. Peşinden " Mevlam tüm yarattıklarını kendi başına bırakmış, eskiden fare avlarlardı, şimdi iyiden iyiye tembelleştiler. Hep insanlar besliyor anlamıyorum" dedi. Ben de " beyefendi maalesef insanoğulları hayvanların doğal ortamlarını yok ettiklerinden şu an tüm sokak hayvanları insanlara muhtaç bir şekilde yaşıyorlar" dedim. Beyamca da " Ona bakarsan erkek bile kalmadı sokakta hepsi light oldu kardeşim ama sen de haklısın hayırlı işler kardeşim " diyerek ufukta kayboldu...

15 Haziran 2014 Pazar

Arı bende bal yok !!

Malumunuz türlü türlü insanlar huylar tipler diyarının ortasındayız... Neler sordular bugüne kadar, aklıma takılanları yazdım...Geçenlerde dışarıda oturuyorum canhıraş biçimde bileklik satışı gerçekleştiriyorum ki kalabalık bir gündü...Üç genç kız tezgaha doğru yaklaşıp " abiii bir şey sorabilir miyiz" dediler. " Sorun canım " deyiverince " abi arkadaşımızı arı soktu da ne yapabiliriz acaba" dediler. Ben de bir anda acaba burası gümüş dükkanı mı hastane mi yoksa bende bilir kişi tipi mi var sorularından hemen uzaklaşıp yanıtlamaya çalıştım. " Canım daha önce arı sokmuş muydu, sokan arı bal arısı mıydı, arı sokmasına karşı alerjiniz var mı" minvalinde cümleler kurup kızları en yakın eczaneye doğru sevkettim. Geri dönüş yolundayken bol gülücükle beni selamladılar, el salladılar.

18 Nisan 2014 Cuma

BABAMMM...


E yani arada iş çıkışı içiyoruz günün verdiği yorgunlukla birlikte... Geçenlerde dükkanın karşısında Shisha pub da kafalarımızı güzellerken romanesk kardeşlerden biri geldi, sanırım 4-5 yaşlarındadır... Sevgili karım benim telefonumla hararetli bir konuşma yapıyordu o esnada ve telefonu masada boştaydı. Söylemesi ayıptır yeni de aldık telefonu cilalıydı hani... Işıl ışıl kerata... Romanesk kardeşte " abee telefonu versene anamı arayacağım" deyiverdi. Anan kim senin evladım derken, telefon numarasını istedim, babası çıktı. Sonra telefonu ufaklığa doğru uzattım, hani kaçırır diye de telefonu sımsıkı tutuyorum... Baabası ile muhabbet etti 3-5 dakika, kapadıktan sonra " abee oyun oynayım mı azcık" dedi. Yok evladım ne oyunu felan derken boynuma atlayıp " babammmm" diye bildiğin şapur şupur öpmeye başladı beni... Öpücük faslı bittikten sonra " abee 2 milyon versene " dedi. Onu da aldı çekti gitti... Hayat...

LUSAPİR...

Lusapir, bu dünyadan geçip giden acılı bir kadın... Hikayesi dudak uçuklatıcı maalesef... Lusapir ermenice ışık saçan anlamına geliyormuş. Malumunuz Hayganuş teyze dükkan sahibi Hanan amcanın eşi... Bu aralar hastaydı pek göremez olmuştuk ancak Paskalya bayramı vesilesiyle dirilmiş kendine gelmiş, dün bize bir sürü yumurta boyamış getirmiş canım kadın... 85 yaşında hoş bakımlı biraz lafazan bir hanımefendi.... Sabah kiliseye giderken paskalya ile ilgili birkaç soru sordum peşi sıra annesinin yani Lusapir'in hikayesini anlattıp içimizi açtı :(

Ermeni tehcirinin ilk yılında henüz 15 yaşındayken ilk kocası ile evlenmiş, eşi de 15 yaşındaymış. İlk eşini yaşanılan olaylar neticesinde palalarla katletmişler. Pek severmiş birbirlerini bu acıya dayanamayıp intihar etmiş Lusapir... Ancak bir vesileyle kurtulmuş... Kayseri Felahlı dedi Hayganuş teyze yaşanan yer için... Bu katliamdan sonra kurtulan insanları daha çok çocukları ve kadınları kilise bahçesinde toplamışlar. Beldenin müslüman erkekleri kadınları tek tek seçip evlenmeye ve de müslüman olmaya ikna etmeye çalışmışlar !! Lusapir ya ölümü seçecekmiş ya da müslüman olup bir adama eş olacakmış. İsmini Kiraz olarak değiştirerek yoluna evli olarak devam etmek zorunda kalmış.

İkinci eşi olan Türkten çocukları olmamış, daha doğrusu düşük yapmış, ilk düşükten sonra kaçmayı denemiş amcasıyla birlikte ve Kayseri'ye kaçmayı becermişler. İki sene yokluk çekmişler artık yokluk ne kadar yeterli bir kelimeyse....İki yılın sonunda memleketlerine dönmeye çalışmışlar ancak aldıkları haberler neticesinde bütün mallarına el konulmuş... Bir haber de Develi tarafından geliyormuş Ermeniler Develi'de daha rahat ediyorlar mallarına tekrar sahip  olmuşlar diye... Lusapir'in yolu Develiye doğru yönelmiş. Orada bir yaşlı ermeni ile evlenmiş. Adam 45 yaşındaymış. Oğlu ile birlikte askere alınmışlar ve askerde iken karısı ve tüm çocukları Kayseri'de öldürülmüş. Askerlik bittikten sonra memleketlerine döndükten sonra tüm haberleri almışlar. Lusapir'in yolu bu acılı adamla keşişmiş... Ancak adam bir süre yaşadıktan sonra bağırsak düğümlenmesi sonucu hastalanmış ve hastaneye yetiştirilememiş... O sırada Lusapir 7 aylık hamileymiş. Bir kız çocuğu olmuş ve çocuk doğduktan sonra erkek kardeşinin yanına gitmek için uğraşmış. Ancak Beyrut'ta olan kardeşine okuma yazma bilememekten türlü acizliklerden dolayı ulaşamamış. Nüfusta sıkıntılar olmuş çünkü nüfusta kayıdı görünmüyormuş, o sırada araya birileri girdikten sonra 3. kocasının ilk eşinin yerine geçmiş. Kadın katledildiği halde nüfustan düşürülmemiş. Arada 25 yıllık yaş farkına rağmen Lusapir daha doğrusu Kiraz daha doğrusu bilmem ne adını almış. Hayganuş teyzenin nüfusta annesinin ismi  katledilen kadının ismiymiş hala :(

O sıralarda 4. eşi ile karşılaşmış. Hayganuş teyzenin babası olan...Hayganuş teyzenin babası 8 yıllık askerlikten sonra memleketine dönememiş, olaylardan dolayı eşini ve oğlunu Kayseri'de bırakmak zorunda kalmış. Askerliğini bitirdikten sonra bir vesileyle dönünce Lusapir'le evlenmişler... Hayganuş teyze birkaç yıl sonra doğmuş... Bu acıları sürekli taşımış. Lusapir 85 yaşında ölmüş 1985 yılında ,sürekli hikayeleri anlatırmış Hayganuş teyzeye... Acılar hep taşınmış, yüreklerimize...

16 Nisan 2014 Çarşamba

Dükkandan profiller...


Bir hanımefendi işte... Torunlarına takı bakıyor... E yani normaldir, takı dükkanında ne bakacak diyeceksiniz...Ancak bizim dükkanın ön cephesini bilenler bilir 3,5 - 4 metre büyüklüğünde bir masa var  haliyle üzerinde bileklikler, küpeler, çeşitli takılar bulunmakta. Teyze o masaların üzerindeki bütün ürünleri tek tek inceledi. Yarım saatten fazla sürdü bu inceleme işi... Bu fotoğrafta tezgah bittikten sonra panoda asılı olan kolyeleri inceliyor...

Bitti mi bitmedi elbette...Hanımefendi ısrarla küpelerin taşlarının doğal  mı olduğunu soruyor. "Bunlar doğal taş mı evladım " felan. Üstelik bu cümlelerini " ben yıllardan beri buradan geçerim, sizi ilk defa görüyorum, çok güzel takılarınız var, bunlar doğal taş mıydı evladım " gibi cümlelerle pekiştiriyor.
                                                                                                         
Bir ara Sinem'in kulakları hanımefendinin torunlarına seçtiği küpeler için deney nesnesi oldu. "Bunları taksanız nasıl olur acaba, sizce hangisi güzel, evladım bunlar doğal taş mıydı ?"

        
         AA !! burada da ilginç şeyler mi var ne ?   

Hımm!  

          Bunlar doğal taş mı evladım !!     


                                       
  AAA ! Bunlar da pek güzel !!!        
                    
Bitmedi elbette bu inceleme işi tam 1,5 saat sürdü, dükkanın içine girdi " ben yıllardan beridir buralardayım böyle güzel şey görmedim" diyerek dükkanımızı katmerli bir tavaf eyledi. Tek tek inceledi ürünleri, sonra da
bir şey almadan belki de alamadan çekip gitti... E kişisel hak anlamında fotoğrafını gizlice çektiğim için üzgünüm hatta çok utandım ama teyze blogumuza pek yakıştı !!                                                                                                                    


26 Mart 2014 Çarşamba

Ne kadar personel sevdim hepsi anarşik çıktı!!!




Yüzümüzün yumuşaklığından mı nedir ne kadar çalışanımız varsa anarşik çıktı :) Yahu hangi iş yerinde görülür böyle bir izin alma hali " Kerem abi pazar günü eylem var gelmesem mi ya da boğa da bizim çocuklar toplanıyormuş erken çıksam mı " felan... Düşünsenize kurumsal bir yapıda müdürünüzden böyle istekte bılunduğunuzu " efenim malumunuz ekonomik göstergeler şey olmuyor ama bizim de finansal yapımız açısından gezi parkına gitsek mi " felan... Bunları da yaşayacağımız tuttu demek ki... Bugüne kadar dört arkadaşla çalıştık hepsi maaşallah saf tutuyor, elde bayraklar, gaz maskeleri felan... Ekmek teknesinin kızıl şerbetleri... Güleyim mi ağlayayım mı... Güleyim güleyim...

2 Şubat 2014 Pazar

BİLMEM NE ABİNİN İŞKEMBE SEANSLARI



"Sabahlar olmasın" diyen gece kuşları vardır elbette. Bu ademlerle karşılaşmak için günün ilk ışıklarını beklemek gerekir. Karımı yolculamak maksadıyla havaalanına doğru yol aldım sabahın erken saatlerinde. Saat 5 gibi Betska'yı havaalanına bırakmış kadar oldum. Rotamı Bağdat caddesi olarak belirledim.Sabahın köroğlu kör vakti koşanların bisiklete binenlerin azmine hayran kaldım. Bir yandan da "manyak la bunlar" demedim değil dedim. Her neyse tüm sahil yolunu bitirip caddenin sonuna doğru ilerlerken sabah nostaljisi yapıp bir işkembecide durdum. İçeriye girmeden kapıdan havanın nasıl olduğunu az çok çakozlamıştım. Malumunuz gece kuşları içerideydi. Kapıdan girer girmez sağ kısımda "bilmem ne abi", bir insan azmanı, bir de çakma sarışın aplaa vardı. Aplanın eteği malum hava dolayısıyla pek uygun değildi, ultra minilemeler felan... Zavallının beti benzi atmış, çorba bile kar etmemişti. "Bilmem ne abi" sabahın köroğlu kör saatinde karşısındaki azmana "anasına avradına küfür edenlere" karşı nasıl bir pozisyon aldığını anlatıyordu. Asıyordu, kesiyordu kısacası... Çorbalar bitti, garsonlar bi abilediler bi abilediler, sanırım bahşişleri de kaptılar "bilmem ne abi"'den... Bilmem ne abi arabasına bindi, azman ile apla arka koltuğa atladılar, çekip gittiler... Geçit töreni varmış gibi peşi sıra 5 transseksüel arkadaş çorbalarını içip hesaplarını ödediler. Onlar kalkarken sessizlik hakimdi ortamda, ne abilemeler, ne ablamalar... En son çıkan "öff kim gidecek taa Kurtköy'e" diyerek bana bir bakış atınca çorbamın derinliklerine doğru yol aldım. Yanlarında yine iri kıyım bir arkadaş hepsini aynı arabaya sıkıştırıp gazlayıp gitti. Tam çorbamı bitireyazarken iki İspanyol arkadaş içeri girdiler, bildiğin işkembeyi İspanyol İspanyol höpürtederek içtiler...Ben de Sivaslı Kürt garsona 2 lira bahşiş verip günün ilk ışıklarına doğru yol aldım...